28 Aralık 2009 Pazartesi

TÜRKİYE’NİN ÖNEMLİ DOĞA ALANLARI



İnsanlar hayatta kalabilmek için doğanın verdiği nimetleri kullanmak zorundadır. Bu nimetleri kullanırken, doğada birçok değişiklikler meydana getirirler. Mesela tarlalar açar, ağaçları keser, dağları, dereleri, suları kullanır…
Ancak bu kullanım giderek doğal dengeyi bozmaya başlamıştır. Hava kirlenmeye, sular azalmaya, toprak verimsizleşmeye başlamıştır. Gelecekte nasıl bir dünyanın bizi beklediği sorusu insanları düşünmeye itmiştir. Bu nedenlerle doğal kaynakların korunması çok önemlidir.
Türkiye’de 305 önemli doğa alanı tespit edilmiştir.
Dünya’da başka hiçbir yerde yaşamayan ve bu alan içinde de nesli tehlike altında olan canlı türleri vardır. Bu nedenle bu alanlara “sıfır yok oluş” alanları denir. Yani hedef; hiçbir canlının yok olmamasıdır. Milyonlarca yıl önce yaşayan dinozorları hatırlayınız. Dinozorları tekrar yaşatmak mümkün müdür?
Türkiye’de sıfır yok oluş alanlarını belirlemek için çok sayıda çalışma yapılmaktadır. Bu konuda birçok proje meydana getirilmiştir. Bu projelerin uygulanması için halkın yardımına başvurulmuştur. Halk, yardım projelerine sms’lerle ya da bağış yaparak katılabilmektedir.
“Eko coğrafyalar” olarak tanımlana bölgelerde ise nasıl çalışma yapılacağı belirlenmemiştir. Buralarda el değmemiş, büyük alanlar vardır. Bahsedilen alanların büyüklüğü korunmasını zorlaştırır. Bu nedenle halkımız bilinçlendirilmeli ve doğal alanlar özenle korunmalıdır. Doğada bozulan denge, gelecek nesillerin yaşam şartlarını ağırlaştırır.

HAZIRLAYANLAR: GRUP BEŞLER; NESLİHAN OKUMUŞ, HALİT TANKUŞ, BÜLENT ÖTÜN, BİLAL URGANCI

ÇIĞ



Çığ, büyük kar kütlelerinin, eğim, yağışlar, rüzgârlar gibi çeşitli nedenlerden dolayı yamaçlardan aşağıya doğru düşmesidir.
Özellikle çok kar yağan, dağlık bölgelerde görülür. Kar, ağırlığınca yerçekiminin etkisi ile aşağı düşer. Bu durum da büyük felaketlere neden olabilir. Dağcılar ve yolcular için de inanılmaz tehlikeler yaratır.
Kar yağışının fazla olduğu yüksek dağlarda, yamaçlara yağan karlar birikerek kalın bir kar tabakası oluşur. Bu kalın tabaka çeşitli etmenlerle aşağıya düşebilir. İlkbaharda yağışların artması ile çığ tehlikesi de artar. Karların üzerine yağan yağmur suları, gece donarak kaymayı kolaylaştırır. Eğimi fazla olan arazilerde kar, kolaylıkla aşağı iner. Yüksek sesler bile karları yerinden oynatmaya yeterli olur.
Ülkemizin çığ dağılım haritasını incelediğimizde Doğu Anadolu Bölgesi’nde yoğunlaşma olduğu göze çarpmaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi’nin en yüksek bölge olması ve karasal iklimin görülmesi bunun nedenidir.
Çığ oluşumunu engellemek için ağaçlandırma, duvar örme gibi tedbirler alınmalıdır. Evler çığ düşmesi tehlikesi olan yerlere yapılmamalıdır.

SEL BASKINLARI



Eriyen kar suları, şiddetli yağmurlar gibi nedenlerle akarsuların yataklarından taşarak, büyük su kütleleri oluşturup, aktıkları yerlerde önüne gelen tüm toprak ve nesnelerin sürüklenmesi olayına sel denir.
Sellerle ilgili televizyon ve gazetelerde sık sık haberler çıkmaktadır. Özellikle bitki örtüsünden yoksun olan yerler sel baskınlarına açıktır. Sel, toprağın verimli kısmını alıp gider. Dükkân, işyerleri, evler sularla dolar. Maddi ve manevi hasarlar olur.
Bakın Pınar Hanım yıllar önce çocukluğunda yaşadığı sel baskının nasıl anlatıyor:
“Sanırım öğleden sonraydı. Çünkü okuldan gelmiş, ödevimi yapıyordum. Annem yanımda otururken bir yandan da örgüsünü bitirmeye çalışıyordu. Birden havanın çok karardığını fark ettim. Defterimdeki yazıları zor okur olmuştum. Ne oluyor demeye kalmadan, büyük bir uğultu oldu. Perdeyi açıp, sokak başına doğru baktık. Koskocaman bir su kütlesi sokağımıza doğru hızla akıyordu.
Sokağımızın köşesinde bulunan lokantanın sandalyelerini ve masalarını da üzerinde taşıyordu. Kısa süre sonra su kütlesi tüm mahalleyi doldurmuştu. Annem, kapının altından giren suları engellemek için durmadan bulduğu bezleri kapının altına tıkıyordu. Geçen yıl dedemin kapı önüne yaptırdığı set, fazla suyun girmesini engellemişti. Ama tüm komşularımız bizim kadar şanslı değildi. Hemen karşımızda arkadaşım Sibel’in evi vardı. Onların evlerine, ev çukurda kaldığı için çok fazla su girmişti. Çamur ve sular karşıya geçmemizi engellediği için yardım da edemiyorduk. Öylece oturup olanları seyretmek çok üzücüydü.
Sibellerin halıları, eşyaları suya gömülmüştü. Eve dolan suları itfaiye yardımı ile boşalttılar. Zararları büyük olmuştu. O gün bugündür sel baskını sözünü duyar duymaz gözümde Sibellerin evi canlanır.”
Sel baskınlarını engellemek için arazi doğru kullanılmalı ve ağaçlandırma yapılmalıdır. Hızla akan su, ağaçlık bölgeye geldiğinde hızı kesilecektir. Bir süre sonra da tamamen etkisiz hale gelecektir. Bu nedenle ağaçlandırma birçok felaketin başlıca silahıdır.
Unutmayalım her bir ağacın yok olması demek, olası bir felaketin önlenememesi demektir.

EROZYON



Hiç çiftçileri tarlalarını ekip biçerken gördünüz mü? Eğer gördüyseniz gözünüzde canlandırmaya çalışın. Çiftçiler toprağın üst tabakasını işlerler. Çok derinlere inmezler. Bu bölge toprağın en verimli bölümüdür. Bu verimli bölümün su ve rüzgârın etkisiyle sürüklenip gittiğinde neler olabileceğini düşünebiliyor musunuz? İşte toprağın su ve rüzgâr etkisi ile aşınıp taşınması olayına erozyon denir.
Bu taşıma ancak ormanların yok edilmemesi ile engellenebilir. İnsanlar hayvanlarını otlatarak ya da bilinçsizce ağaçları keserek erozyon ve toprak kaymasına zemin hazırlamaktadır. Yağan şiddetli yağmurlarla bu ortam birleşince sonuç kaçınılmaz olur.
Ayrıca teraslama yapma, duvar örme gibi çeşitli yöntemler de erozyonu engeller.

TOPRAK KAYMASI



Toprağın yer değiştirmesi olayına toprak kayması denir. Bu olayın oluşmasında çeşitli nedenler vardır. Bisikletle yol aldığınızı düşünün. Yokuştan aşağıya doğru mu, düz bir yolda mı hızla ilerlersiniz? Elbette yokuştan inerken bisiklet hızlanır. Belki de kontrolü kaybetmenize neden olur. Bu yüzden eğimli araziler toprak kaymasına en uygun alanlardır. Şiddetli yağan yağmurlar da kaymayı tetikler.
Toprak kayması aynı zamanda toprağın verimli kısımlarını sürüklediği için, toprağı çoraklaştırır.
Toprak kaymasını engelleme imkânı vardır. Bol ağaçlandırma ve bitki örtüleri kaymayı engeller.
Yağışlar ilkbaharda yoğun olduğu için bu mevsimde heyelan sıklığında artış olur. Ülkemizde heyelan bölgesi Doğu Karadeniz Bölgesi’dir. Burada yamaçların daha dik olması, yağış miktarının da daha fazla olması kaymayı kolaylaştırır. Özellikle şehirlerarası yollarda, bu tür yerlere uyarı levhaları asılarak, şoförler ikaz edilmeye çalışılır.

ÖĞRENELİM

1.Dünya’da kaydedilen en büyük deprem hangisidir?
1.1900’den bu yana kaydedilen en büyük deprem, 22 Mayıs 1960’ta Şili’de olmuştur.
2.Yeryüzünde en az sallanan kıta hangisidir?
2.Depremlerin en az olduğu kıta Antarktika’dır.
3.Türkiye’de kaydedilen en büyük depremin hangisi olduğunu biliyor musunuz?
3.Aletsel dönemde ülkemizde kaydedilen en büyük deprem 26 Aralık 1939 tarihinde Erzincan’da olmuştur. (M.7,9)
Gece yarısı olan depremde yaklaşık 33.000 kişi ölmüştür.
4.Artçı deprem nedir?
4.Ana depremi izleyen daha küçük sarsıntılar dizisidir.
5.Depremin süresi ne kadardır?
5.Bir ile 90 saniye arasında değişir.
6.Fay nedir?
6.Yerkabuğunu oluşturan kayaçların bir yüzey boyunca kırılması ve oluşan iki parçanın birbirine göre göreceli olarak yer değiştirmesidir.

DEPREMDEN KORUNMA YOLLARI



Bazen büyüklerimizden “ Ben ayağım yerde olmadan kendimi güvende hissedemem.” ya da “ Uçaktan inince toprağı öptüm.” gibi sözler duyarız. Bu genellikler büyüklerimizin bir araca binmekten ürktükleri zaman kullandıkları cümlelerdir. Peki, acaba bastığımız yer o kadar güvenli mi?
Yer kabuğunun altında daima bir hareketlilik vardır. Bu hareketlilikler ara sıra kırılmalara neden olur. Bu kırılmaların titreşimi yeryüzünde hissedilerek, yeryüzünün sarsılmasına neden olur. Biz bu doğa olayına deprem diyoruz. Deprem yanardağ patlamaları sonucunda da oluşabilir.
Deprem konusunu inceleyen bilim dalına sismoloji denir. Sismoloji, depremin ne zaman olacağını değil, depremin nasıl oluştuğunu, yayıldığını, deprem şiddetini inceler. Bu incelemeler ile ilgili kayıtları tutar. Bu nedenle “ Deprem olacak.” gibi haberlere inanmamalıdır. Ancak her zaman deprem olacakmış gibi hazırlıklı olunmalıdır.
Deprem şiddetini ölçen aletler, ortaya çıkan enerjiyi ölçmektedir. Deprem şiddetini ölçen alete sismograf denir. Deprem aniden ortaya çıktığı için, çoğu zaman insanları hazırlıksız yakalar. Binaları yıkabilir. Denizlerde “tsunami” denilen felakete neden olur. Tsunami de dev dalgalar oluşur. Yerleşim yerleri sular altında kalır.
Türkiye, deprem kuşağında olduğu için yapmamız gereken deprem öncesi, deprem anında ve deprem sonrası yapılması gerekenleri öğrenip uygulamaktır. Mademki sürekli deprem tehdidi ile karşı karşıyayız. O halde deprem ile yaşamayı öğrenmeliyiz. Hiç zarar vermeden olup biten depremlerde bile bilinçsizce davranışlarla sakat kalan, yaralanan insanları duymuşsunuzdur.
Depremden önce, ailemizle olası bir depreme karşı alınacak tedbirlerle ilgili bir toplantı yapmalısınız. Sarsıntı anında düşebilecek olan eşyaları sabitlemelisiniz. Evin güvenli yerlerini tespit etmelisiniz. Her zaman hazır şekilde duracak bir deprem çantanız olmalıdır. İçinde ilkyardım malzemesi, battaniye, fener, pil, düdük, bisküvi ve konserve gibi kuru yiyecekler, yedek kıyafet, biraz para, su, radyo olmalıdır. Ayrıca, aile fertleri deprem anında farklı yerlerde olursa, buluşacakları bir yer ve ortak arayacakları bir telefon numarası belirlemelidirler.
Deprem anında paniğe kapılmadan büyük ve sağlam bir eşyanın yanına yan yatıp, elimizle kafamızı korumalıyız. Bu pozisyona “cenin pozisyonu” denir. Cenin pozisyonu, ana karnında çocuğun duruş pozisyonudur. Yukarıdan bir kolonun düşmesi durumunda zemin ile büyük kütleli bir eşya arasında üçgen şeklinde bir boşluk oluşur. Bu üçgen “yaşam üçgenidir” ve yaşam kurtarır. Deprem anında, merdivenleri ve asansörleri kullanmamalı, sarsıntı bitene kadar dışarı çıkmaya çalışmamalıyız.
Depremden sonra hava gazı, elektrik, su vanalarını kapatmayı unutmamalıyız. Hemen açık bir alana çıkmalı ve ailemizle buluşma noktamıza gitmeliyiz. Bu arada balkon altlarından geçmemeli, yıkık binalara yaklaşmamalıyız.