28 Aralık 2009 Pazartesi

TÜRKİYE’NİN ÖNEMLİ DOĞA ALANLARI



İnsanlar hayatta kalabilmek için doğanın verdiği nimetleri kullanmak zorundadır. Bu nimetleri kullanırken, doğada birçok değişiklikler meydana getirirler. Mesela tarlalar açar, ağaçları keser, dağları, dereleri, suları kullanır…
Ancak bu kullanım giderek doğal dengeyi bozmaya başlamıştır. Hava kirlenmeye, sular azalmaya, toprak verimsizleşmeye başlamıştır. Gelecekte nasıl bir dünyanın bizi beklediği sorusu insanları düşünmeye itmiştir. Bu nedenlerle doğal kaynakların korunması çok önemlidir.
Türkiye’de 305 önemli doğa alanı tespit edilmiştir.
Dünya’da başka hiçbir yerde yaşamayan ve bu alan içinde de nesli tehlike altında olan canlı türleri vardır. Bu nedenle bu alanlara “sıfır yok oluş” alanları denir. Yani hedef; hiçbir canlının yok olmamasıdır. Milyonlarca yıl önce yaşayan dinozorları hatırlayınız. Dinozorları tekrar yaşatmak mümkün müdür?
Türkiye’de sıfır yok oluş alanlarını belirlemek için çok sayıda çalışma yapılmaktadır. Bu konuda birçok proje meydana getirilmiştir. Bu projelerin uygulanması için halkın yardımına başvurulmuştur. Halk, yardım projelerine sms’lerle ya da bağış yaparak katılabilmektedir.
“Eko coğrafyalar” olarak tanımlana bölgelerde ise nasıl çalışma yapılacağı belirlenmemiştir. Buralarda el değmemiş, büyük alanlar vardır. Bahsedilen alanların büyüklüğü korunmasını zorlaştırır. Bu nedenle halkımız bilinçlendirilmeli ve doğal alanlar özenle korunmalıdır. Doğada bozulan denge, gelecek nesillerin yaşam şartlarını ağırlaştırır.

HAZIRLAYANLAR: GRUP BEŞLER; NESLİHAN OKUMUŞ, HALİT TANKUŞ, BÜLENT ÖTÜN, BİLAL URGANCI

ÇIĞ



Çığ, büyük kar kütlelerinin, eğim, yağışlar, rüzgârlar gibi çeşitli nedenlerden dolayı yamaçlardan aşağıya doğru düşmesidir.
Özellikle çok kar yağan, dağlık bölgelerde görülür. Kar, ağırlığınca yerçekiminin etkisi ile aşağı düşer. Bu durum da büyük felaketlere neden olabilir. Dağcılar ve yolcular için de inanılmaz tehlikeler yaratır.
Kar yağışının fazla olduğu yüksek dağlarda, yamaçlara yağan karlar birikerek kalın bir kar tabakası oluşur. Bu kalın tabaka çeşitli etmenlerle aşağıya düşebilir. İlkbaharda yağışların artması ile çığ tehlikesi de artar. Karların üzerine yağan yağmur suları, gece donarak kaymayı kolaylaştırır. Eğimi fazla olan arazilerde kar, kolaylıkla aşağı iner. Yüksek sesler bile karları yerinden oynatmaya yeterli olur.
Ülkemizin çığ dağılım haritasını incelediğimizde Doğu Anadolu Bölgesi’nde yoğunlaşma olduğu göze çarpmaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi’nin en yüksek bölge olması ve karasal iklimin görülmesi bunun nedenidir.
Çığ oluşumunu engellemek için ağaçlandırma, duvar örme gibi tedbirler alınmalıdır. Evler çığ düşmesi tehlikesi olan yerlere yapılmamalıdır.

SEL BASKINLARI



Eriyen kar suları, şiddetli yağmurlar gibi nedenlerle akarsuların yataklarından taşarak, büyük su kütleleri oluşturup, aktıkları yerlerde önüne gelen tüm toprak ve nesnelerin sürüklenmesi olayına sel denir.
Sellerle ilgili televizyon ve gazetelerde sık sık haberler çıkmaktadır. Özellikle bitki örtüsünden yoksun olan yerler sel baskınlarına açıktır. Sel, toprağın verimli kısmını alıp gider. Dükkân, işyerleri, evler sularla dolar. Maddi ve manevi hasarlar olur.
Bakın Pınar Hanım yıllar önce çocukluğunda yaşadığı sel baskının nasıl anlatıyor:
“Sanırım öğleden sonraydı. Çünkü okuldan gelmiş, ödevimi yapıyordum. Annem yanımda otururken bir yandan da örgüsünü bitirmeye çalışıyordu. Birden havanın çok karardığını fark ettim. Defterimdeki yazıları zor okur olmuştum. Ne oluyor demeye kalmadan, büyük bir uğultu oldu. Perdeyi açıp, sokak başına doğru baktık. Koskocaman bir su kütlesi sokağımıza doğru hızla akıyordu.
Sokağımızın köşesinde bulunan lokantanın sandalyelerini ve masalarını da üzerinde taşıyordu. Kısa süre sonra su kütlesi tüm mahalleyi doldurmuştu. Annem, kapının altından giren suları engellemek için durmadan bulduğu bezleri kapının altına tıkıyordu. Geçen yıl dedemin kapı önüne yaptırdığı set, fazla suyun girmesini engellemişti. Ama tüm komşularımız bizim kadar şanslı değildi. Hemen karşımızda arkadaşım Sibel’in evi vardı. Onların evlerine, ev çukurda kaldığı için çok fazla su girmişti. Çamur ve sular karşıya geçmemizi engellediği için yardım da edemiyorduk. Öylece oturup olanları seyretmek çok üzücüydü.
Sibellerin halıları, eşyaları suya gömülmüştü. Eve dolan suları itfaiye yardımı ile boşalttılar. Zararları büyük olmuştu. O gün bugündür sel baskını sözünü duyar duymaz gözümde Sibellerin evi canlanır.”
Sel baskınlarını engellemek için arazi doğru kullanılmalı ve ağaçlandırma yapılmalıdır. Hızla akan su, ağaçlık bölgeye geldiğinde hızı kesilecektir. Bir süre sonra da tamamen etkisiz hale gelecektir. Bu nedenle ağaçlandırma birçok felaketin başlıca silahıdır.
Unutmayalım her bir ağacın yok olması demek, olası bir felaketin önlenememesi demektir.

EROZYON



Hiç çiftçileri tarlalarını ekip biçerken gördünüz mü? Eğer gördüyseniz gözünüzde canlandırmaya çalışın. Çiftçiler toprağın üst tabakasını işlerler. Çok derinlere inmezler. Bu bölge toprağın en verimli bölümüdür. Bu verimli bölümün su ve rüzgârın etkisiyle sürüklenip gittiğinde neler olabileceğini düşünebiliyor musunuz? İşte toprağın su ve rüzgâr etkisi ile aşınıp taşınması olayına erozyon denir.
Bu taşıma ancak ormanların yok edilmemesi ile engellenebilir. İnsanlar hayvanlarını otlatarak ya da bilinçsizce ağaçları keserek erozyon ve toprak kaymasına zemin hazırlamaktadır. Yağan şiddetli yağmurlarla bu ortam birleşince sonuç kaçınılmaz olur.
Ayrıca teraslama yapma, duvar örme gibi çeşitli yöntemler de erozyonu engeller.

TOPRAK KAYMASI



Toprağın yer değiştirmesi olayına toprak kayması denir. Bu olayın oluşmasında çeşitli nedenler vardır. Bisikletle yol aldığınızı düşünün. Yokuştan aşağıya doğru mu, düz bir yolda mı hızla ilerlersiniz? Elbette yokuştan inerken bisiklet hızlanır. Belki de kontrolü kaybetmenize neden olur. Bu yüzden eğimli araziler toprak kaymasına en uygun alanlardır. Şiddetli yağan yağmurlar da kaymayı tetikler.
Toprak kayması aynı zamanda toprağın verimli kısımlarını sürüklediği için, toprağı çoraklaştırır.
Toprak kaymasını engelleme imkânı vardır. Bol ağaçlandırma ve bitki örtüleri kaymayı engeller.
Yağışlar ilkbaharda yoğun olduğu için bu mevsimde heyelan sıklığında artış olur. Ülkemizde heyelan bölgesi Doğu Karadeniz Bölgesi’dir. Burada yamaçların daha dik olması, yağış miktarının da daha fazla olması kaymayı kolaylaştırır. Özellikle şehirlerarası yollarda, bu tür yerlere uyarı levhaları asılarak, şoförler ikaz edilmeye çalışılır.

ÖĞRENELİM

1.Dünya’da kaydedilen en büyük deprem hangisidir?
1.1900’den bu yana kaydedilen en büyük deprem, 22 Mayıs 1960’ta Şili’de olmuştur.
2.Yeryüzünde en az sallanan kıta hangisidir?
2.Depremlerin en az olduğu kıta Antarktika’dır.
3.Türkiye’de kaydedilen en büyük depremin hangisi olduğunu biliyor musunuz?
3.Aletsel dönemde ülkemizde kaydedilen en büyük deprem 26 Aralık 1939 tarihinde Erzincan’da olmuştur. (M.7,9)
Gece yarısı olan depremde yaklaşık 33.000 kişi ölmüştür.
4.Artçı deprem nedir?
4.Ana depremi izleyen daha küçük sarsıntılar dizisidir.
5.Depremin süresi ne kadardır?
5.Bir ile 90 saniye arasında değişir.
6.Fay nedir?
6.Yerkabuğunu oluşturan kayaçların bir yüzey boyunca kırılması ve oluşan iki parçanın birbirine göre göreceli olarak yer değiştirmesidir.

DEPREMDEN KORUNMA YOLLARI



Bazen büyüklerimizden “ Ben ayağım yerde olmadan kendimi güvende hissedemem.” ya da “ Uçaktan inince toprağı öptüm.” gibi sözler duyarız. Bu genellikler büyüklerimizin bir araca binmekten ürktükleri zaman kullandıkları cümlelerdir. Peki, acaba bastığımız yer o kadar güvenli mi?
Yer kabuğunun altında daima bir hareketlilik vardır. Bu hareketlilikler ara sıra kırılmalara neden olur. Bu kırılmaların titreşimi yeryüzünde hissedilerek, yeryüzünün sarsılmasına neden olur. Biz bu doğa olayına deprem diyoruz. Deprem yanardağ patlamaları sonucunda da oluşabilir.
Deprem konusunu inceleyen bilim dalına sismoloji denir. Sismoloji, depremin ne zaman olacağını değil, depremin nasıl oluştuğunu, yayıldığını, deprem şiddetini inceler. Bu incelemeler ile ilgili kayıtları tutar. Bu nedenle “ Deprem olacak.” gibi haberlere inanmamalıdır. Ancak her zaman deprem olacakmış gibi hazırlıklı olunmalıdır.
Deprem şiddetini ölçen aletler, ortaya çıkan enerjiyi ölçmektedir. Deprem şiddetini ölçen alete sismograf denir. Deprem aniden ortaya çıktığı için, çoğu zaman insanları hazırlıksız yakalar. Binaları yıkabilir. Denizlerde “tsunami” denilen felakete neden olur. Tsunami de dev dalgalar oluşur. Yerleşim yerleri sular altında kalır.
Türkiye, deprem kuşağında olduğu için yapmamız gereken deprem öncesi, deprem anında ve deprem sonrası yapılması gerekenleri öğrenip uygulamaktır. Mademki sürekli deprem tehdidi ile karşı karşıyayız. O halde deprem ile yaşamayı öğrenmeliyiz. Hiç zarar vermeden olup biten depremlerde bile bilinçsizce davranışlarla sakat kalan, yaralanan insanları duymuşsunuzdur.
Depremden önce, ailemizle olası bir depreme karşı alınacak tedbirlerle ilgili bir toplantı yapmalısınız. Sarsıntı anında düşebilecek olan eşyaları sabitlemelisiniz. Evin güvenli yerlerini tespit etmelisiniz. Her zaman hazır şekilde duracak bir deprem çantanız olmalıdır. İçinde ilkyardım malzemesi, battaniye, fener, pil, düdük, bisküvi ve konserve gibi kuru yiyecekler, yedek kıyafet, biraz para, su, radyo olmalıdır. Ayrıca, aile fertleri deprem anında farklı yerlerde olursa, buluşacakları bir yer ve ortak arayacakları bir telefon numarası belirlemelidirler.
Deprem anında paniğe kapılmadan büyük ve sağlam bir eşyanın yanına yan yatıp, elimizle kafamızı korumalıyız. Bu pozisyona “cenin pozisyonu” denir. Cenin pozisyonu, ana karnında çocuğun duruş pozisyonudur. Yukarıdan bir kolonun düşmesi durumunda zemin ile büyük kütleli bir eşya arasında üçgen şeklinde bir boşluk oluşur. Bu üçgen “yaşam üçgenidir” ve yaşam kurtarır. Deprem anında, merdivenleri ve asansörleri kullanmamalı, sarsıntı bitene kadar dışarı çıkmaya çalışmamalıyız.
Depremden sonra hava gazı, elektrik, su vanalarını kapatmayı unutmamalıyız. Hemen açık bir alana çıkmalı ve ailemizle buluşma noktamıza gitmeliyiz. Bu arada balkon altlarından geçmemeli, yıkık binalara yaklaşmamalıyız.

DEPREM TÜRLERİ



Depremlerin oluş nedenleri çeşitlidir. Depremleri oluş nedenlerine göre üçe ayırabiliriz.
A) TEKTONİK DEPREMLER: Mantoda bulunan levhaların hareketleri sonucunda oluşan depremlere denir. Dünya’da görülen depremlerin yüzde doksanı bu şekilde meydana gelir.
B) VOLKANİK DEPREMLER: Volkanik dağların püskürmesi ile çıkan gzların meydana getirdiği patlamalar sonucunda oluşan sarsıntılardır. Tektonik depremler kadar önemli zararlar meydana getirmezler. Ülkemizde aktif yanardağ yoktur. Bu yüzden bu depremler Türkiye’de görülmez.
C) ÇÖKÜNTÜ DEPREMLER: Yeraltındaki boşlukların çökmesi ile oluşurlar. Sadece bulundukları bölgede etkilidirler.

DOĞAL AFETLER



“Felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin yararı yoktur.” Mustafa Kemal ATATÜRK
Kerim, sallanmaya başlayan yatağından sıçrayarak uyandı. Uyku sersemi ne olduğunu pek kavrayamadı. Ama beşik gibi sallanan yatak, bunun bir deprem olduğunu anlatmaya yetti.
Kerim depremin ardından olay anını şu sözlerle anlatıyordu:
“ Yatağımdan kalktığım gibi büyük dolabın yanına çöktüm. Ellerimle kafamı kapattım. Dolabın üzerindeki bavulum ve evrak çantam aşağıya düştü. Yer ayrılacak ve içine gireceğim, iye düşündüm. Yatağım bana doğru gelip gidip durdu. Komodin ve masa odanın ortasına gelmişti. Sadece birkaç saniye sürmüştü ama bana saatlerce sürmüş gibi geldi. Sarsıntı bitince dışarı çıktım. Dışarıda insanın iliklerine işleyen bir soğuk vardı. Ellerim ayaklarım buz tutmuştu sanki. Etraf koşturan, feryat eden insanlarla doluydu. Evlerin birçoğu yıkılmıştı. Kendimi şanslı hissettim. Yıkıntılara doğu koştum. Ellerimle beton yığınlarını kaldırmaya çalışıyor, bina altında kalanları kurtarmayı ümit ediyordum. Ama nafile… Koca yığınlar öylece duruyordu. Yerinden oynatabildiğim sadece birkaç taş parçasıydı. Etrafta sadece acı bir hüzün vardı.
Yıllar geçti. Oğlum evin içinde biraz koşsa deprem oluyor zannedip, o anı tekrar tekrar yaşarım.”
Ülkemizde büyük kayıplara ve acılara neden olan 17 Ağustos depreminde bulunmuş bir kişinin yaşadıklarını okudunuz. Doğa, bize yaşamamız için her türlü temel ihtiyacı sunarken, kendisi de sürekli bir hareketlilik yaşar. Bu hareketler bazen canlılara zarar verici nitelikte yıkımlara sebep olur. Bu yıkımlara doğal afetler adını veririz. Doğal afetlerin en apansız gelip, zarar vereni depremdir. Sel baskınları, erozyon, çığ, toprak kayması, tsunami, volkanik olaylar da birer doğal afettir.
İnsan kaynaklı olan afetler de vardır. Yangınlar, nükleer patlamalar gibi. Aslında bu afetleri tek başlarına ele aldığımızda göreceksiniz ki bazı doğal afetler hariç, birçoğu insanların doğanın dengesini bozmasından kaynaklanıyor.

ORMANLARIN FAYDALARI

Ormanın ne kadar çok faydası olduğunu herkes bilir. Buna rağmen orman miktarı gün geçtikçe azalmaktadır.
Geleceğimizi güvence altına almamız için ormanları korumak şarttır. Bu yüzden; ormanların yararlarını tekrar etmek gereklidir. Ormanların faydalarından bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1. Erozyonu, sel ve toprak kaymasını engeller.
2. Yağmur yağmasını sağlar.
3. Havayı temizler ve ılımanlaştırır.
4. Doğal güzellik kaynağıdır. Ruhu dinlendirir. Stresi azaltır.
5. Bazı spor faaliyetlerinin yapılmasına uygundur.
6. Hammadde kaynağıdır.
7. Askeri üsleri gizler.
8. Eğlenme ve dinlenme alanı olarak kullanılabilir.
9. Hayvanların yuvasıdır.
10. Yakacak ihtiyacını karşılar.

ORMANLARIMIZ



Orman denince aklınıza gelen sadece çok sayıda ağaç ise eksik düşünüyorsunuz demektir. Orman sadece ağaçlar topluluğu değildir. Birçok hayvanın yuvasıdır. Bereket kaynağıdır. Hammaddedir. Yağmuru yağdıran, havayı temizleyen bir doğa harikasıdır orman. Yokluğu felaket demektir. Sellerin, toprak kaymasının, erozyonun habercisidir.
Ülkemizde ormanlar en çok Karadeniz Bölgesi’ndedir. Yeşilin her tonunu, bu bölgeden başka yerde yakalayamazsınız. Marmara, Ege ve Akdeniz çevresindeki dağlar bu bölgeyi takip eder. Ormanlarımızda görülen ağaçlar arasında ardıç, ladin, sedir, çam, gürgen, meşe… gibi ağaçlar vardır. Bu ormanlar doğal ormanlardır.
Çevre ve Orman Bakanlığı bu ormanların korunması, çoğaltılması, işletilmesi konusunda çalışmalar yapar. Ayrıca milli parkları da işletir.
Ülkemiz 77.945.200 hektarlık bir alandadır. Bu alanın sadece 20.763.248’ini ormanlar kaplar. Bu oran da; her yaz çıkan orman yangınları ile giderek azalmaktadır. Orman yangınlarının en büyük nedeni aşırı yaz sıcaklarıdır. Piknikçilerin söndürmeden bıraktığı ateşler, sigara izmaritleri, kırık cam parçaları da orman yangınlarının sebebidir. Tarla açmak isteyen, bilinçsiz insanlar ormanları yok yere yakmaktadırlar. Yıldırım düşmesi sonucu çıkan yangın sayısı diğerlerine göre daha azdır.
“Ormanı bekçi değil, sevgi korur.” Bu sözü yolculuk sırasında yol kenarlarında görebilirsiniz. Ne kadar anlamlı olduğunu lütfen düşününüz.

TÜRKİYE’DE NÜFUS



Türkiye’de ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılmıştır. İkinci nüfus sayımı ise 1935’te gerçekleştirilmiştir. İlerleyen zamanda, sayım tarihleri düzenlenerek sonu beş ve sıfır ile biten yıllarda tekrarlanmaya başlanmıştır. 1990’dan itibaren nüfus sayımlarının on yılda bir yapılması karara bağlanmıştır.
Nüfus sayımlarında sadece insan sayısı ortaya çıkmaz. Bu sayımlarda, cinsiyete göre insan sayısı, okur-yazar oranı, işsiz insan sayısı gibi istatistik bilgilerde ortaya çıkar.
İlk kez 1927 yılında yapılan nüfus sayımından, 63 yıl sonra yapılan sayımda, nüfusumuzun 43 milyon arttığı görülmüştür.
Nüfusumuz 2.Dünya Savaşı’nın yapıldığı yıllarda (1940–1945) düşük artış hızı göstermiştir. 1960–1965 arasında yurt dışına yapılan işçi göçleri ile nüfus artış hızı azalmıştır.
Yapılan aile planlaması çalışmaları sayesinde 1985’ten itibaren nüfus artış hızı azalmıştır.
Doğanlar ve ölenlere bağlı olarak nüfus artış hızı da belirlenmiş olur. Kültüre bağlı olarak bu hız artar ya da azalır. Kırsal kesimlerde bu oran yükselirken, büyük şehirlerde çalışan kadın sayısının artması ile oran düşmektedir.
Doğal nüfus artış hızının en fazla olduğu bölgeler; Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’dir.
Doğal nüfus artış hızının en az olduğu bölgeler; Kıyı Ege ve Marmara Bölgesi’dir.
Kırsal kesimlerde nüfus artış hızının fazla olması nedeniyle büyük şehirlere göçler artmıştır. Çünkü nüfus arttıkça tarım arazileri parçalanmıştır. İşsizlik artmıştır.
Nüfusun istenenden fazla artmasının olumsuz sonucu sadece göçler değildir. Tüketim artar, temel ihtiyaçların karşılanması zorlaşır. Çocuk suçları çoğalır. Bu nedenle nüfus planlaması yapılmaktadır. Bu çalışmalar, özellikle köylerde yoğunlaşmaktadır. Planlama, ülkemizde başarı ile uygulanmaktadır. Unutmamalıdır ki nüfus planlaması, toplumun yaşam düzeyini korumayı amaçlar.

DOĞAL ORTAMIN TERCİH EDİLME VE DEĞİŞTİRİLME NEDENLERİ

Türkiye’deki coğrafi bölgeler baktığımızda nüfus dağılımının eşit olmadığını fark ederiz. Kimi bölgelerimiz daha kalabalıkken bazıları oldukça tenhadır. Bu farkların oluşmasının çeşitli nedenleri vardır. Arkadaşınız Mertcan bu nedenleri sizler için araştırdı. Ona kulak verelim.
Bir bölgenin iklim özellikleri, yer şekilleri, toprağın verimi, ulaşımı, yeraltı kaynakları, endüstrileşmesi, turizmi bir yere yerleşme nedenleri olarak belirleyicidir.
Ülkemizin üç büyük kenti olan İstanbul, Ankara ve İzmir’i ele alalım. Bu şehirler nüfus yoğunluğu fazla olan şehirlerdir. Nedenlerini birlikte inceleyelim:
Yukarıda arkadaşınızın belirlediği özelliklere göre; İstanbul’un yer şekilleri yerleşime elverişlidir. Ulaşım olarak Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının arasında olduğu için bir kavşak noktasıdır. Bu da ticaret açısından önemini vurgular. Ayrıca sanayi açısından da gelişmiş bir şehrimizdir. Bu sayede birçok insana iş imkânı sağlanmaktadır.
Ankara, başkentimiz olması nedeniyle yönetimin toplandığı bir merkezdir. Bu sebeple burada birçok iş sahası açılmıştır. Bakanlık ve bakanlıklara bağlı merkezler Ankara’dadır. Bu yüzden nüfusu yoğundur.
İzmir, Ege Bölgesi’nin incisi olarak tanınır. Verimli tarım alanları ve elverişli ulaşım imkânları olan bir şehirdir. Doğal bir limana sahip olması da ticaret açısından gelişmesini sağlamıştır. Üstelik dağlar denize dik uzandığı için iç kesimlerle ulaşım kolaydır. Akdeniz ikliminin görüldüğü İzmir’de mevsimler elverişli yaşam şartları sağlamaktadır. İzmir’in yoğun nüfus oranına sahip olmasının nedenleri arasında anlattıklarımızı sayabiliriz.
Anne ve babanızın ev alırken ya da kiralarken aradığı şartlar neler olabilir? Birlikte düşünelim:
1.Merkezde ya da merkeze yakın olması
2.Güneş giren, soğuk ve rüzgâr almayan bir konuma sahip olması
3.İş ya da okula yakın olması
4.Su, elektrik gibi temel ihtiyaçların karşılanıyor olması
5.Komşuluk ilişkilerinin, dostlukların iyi olduğu bir yer olması
6.Ulaşımın kolay olması
Bu şartların sayısını daha da artırmak mümkündür. İnsanlar evlerini seçerken aradıkları bu şartları elbette yaşayacakları yer içinde arayacaklardır. Eğer bulundukları yerde iklim yaşamı zorlaştırıyorsa, iş bulunamıyorsa, ulaşım güçlüğü var ise, temel ihtiyaçlar karşılanmıyorsa insanlar başka şehirlere yerleşmek isteyeceklerdir. İşte bu duruma kısaca göç olayı adını veriyoruz. Son yıllarda göçlere bağlı olarak, büyük şehirlerin nüfus yoğunluğu artmış, gecekondulaşma problemi gündeme gelmiştir.
İnsanlar doğal ortamın sunduğu her türlü olanağa muhtaçtırlar. Aldığımız nefesten, içtiğimiz suya ve beslenmemize kadar tüm temel ihtiyaçlarımızı bize veren doğadır. Ancak insanoğlu, doğadan bu ihtiyaçlarını karşılarken doğada bazı değişiklikler yapmak zorundadır. Yaşamı kolaylaştırmak ya da ihtiyaçları gidermek için yapılan bu değişiklikler gerekli olsa da bazılarının doğa üzerinde olumsuz etkileri vardır.
Çevremize bir bakalım. Hemen ilk anda gördüklerimiz yollar, binalar, parklar, elektrik direkleri… gibi insanlar tarafından yapılmış yapılardır. İşte bunlar doğanın değiştirilmesi sonucunda yapılmıştır. Elbette bu değişimler, yaşamak için kaçınılmazdır. Ancak bu değişimler gerçekleştirilirken yapılması gereken en önemli şey doğanın dengesini bozmayacak tedbirlerin de birlikte alınmasıdır.
Örneğin açılan bir fabrika ya da maden ocağı atıklar meydana getirecektir. Eğer bu atıklar kontrollü biçimde yok edilmez ise çevre ve su kirliliğine neden olacaktır. Bu örnekleri çoğaltabiliriz:
Arabalar ulaşımda vazgeçilmez bir kolaylık sağlarken egzoz dumanları benzin tüketimi ile doğayı olumsuz etkilemektedir.
Orman ve orman ürünlerini her alanda kullanan insanlar, ormanların yok olması tahdidi ile karşı karşıya kalmaktadır.
Trafik yoğunluğu, makineler, çeşitli çalışmalar da gürültü kirliliğinin başlıca sebepleridir. Strese, hastalığa neden olur.
Unutmamak gerekir. Doğaya yapılan her türlü olumsuz etkiden tüm canlılar nasibini alır. Doğanın dengesinin bozulması problemleri de beraberinde getirecektir.

BÖLGE BÖLGE MADENLERİMİZ



Ege Bölgesi’nin Madenleri:
Ege Bölgesi maden bakımından zengin bir bölgedir. En başta Kütahya ve Denizli’de bulunan madenleri sayabiliriz. Kütahya ve civarında krom ve manganez bulunur. Denizli’de de krom ocakları vardır.
*Manisa’nın ilçeleri arasında olan Soma, Değirmisaz ve Tunçbilek’te linyit kömür yatakları yer alır. Edremit’te demir maden ocakları bulunmaktadır.
*Afyon ili ise mermerleri ile ünlüdür.
*Bölgede zımpara taşı ocakları da Muğla-Milas civarındadır. Bu ocaklar oldukça zengindir.
Marmara Bölgesi’nin Madenleri:
*Manganez, demir, linyit, bor, kurşun, çinko, krom bölgenin önemli madenleridir. Bor mineralleri Türkiye’de ve dünyada en çok çıkarılan madendir. Bor, Susurluk Havzası’nda çıkarılır.
Akdeniz Bölgesi’nin Madenleri:
*Krom, linyit, boksit, demir, kurşun, manganez ve kükürt bölgede çıkarılan önemli madenlerdendir.


İç Anadolu Bölgesi’nin Madenleri:
*Demir, linyit, krom, cıva, çinko, lületaşı ve bor madenleri bölgede çıkarılan önemli madenlerdir.
Karadeniz Bölgesi’nin Madenleri:
*Bakır cevheri, linyit, taş kömürü ve kaya tuzudur.

Doğu Anadolu Bölgesi’nin Madenleri:
*Bölgede pek çok maden vardır. Krom, demir, kurşun, çinko, linyit ve kaya tuzu en önemli madenlerdir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Madenleri:
*Fosfat, linyit, taş kömürü, petrol bölgenin önemli madenleridir. Önemli yeraltı zenginliği petroldür.

7 BÖLGE 10 ÖZELLİK

1. Ülkemizde en büyük alanı Doğu Anadolu Bölgesi kaplar. En küçük alanı Güneydoğu Anadolu Bölgesi kaplar.
2. Yazın en sıcak bölgemiz Güneydoğu Anadolu Bölgesi’dir. Kışın en ılık bölgemiz, Akdeniz Bölgesi’dir. En soğuk bölgemiz Doğu Anadolu Bölgesi’dir. Çünkü en yüksek bölgemiz burasıdır. Bilindiği gibi yükseklere çıkıldıkça sıcaklık düşer.
3. Ülkemizin en yüksek bölgesi Doğu Anadolu Bölgesi’dir. En alçak bölgesi Marmara Bölgesi’dir.
4. Ülkemizin en fazla yağış alan bölgesi Karadeniz Bölgesi’dir. En az yağış alan bölgesi İç Anadolu Bölgesi’dir.
5. Ülkemizin nüfusu en kalabalık bölgesi Marmara Bölgesi’dir. Nüfusu en az olan bölgesi Doğu Anadolu Bölgesi’dir.
6. Ülkemizde en uzun kıyılara sahip bölge Ege Bölgesi’dir. Girintisi çıkıntısı fazla olduğu için bunu haritalardan pek anlayamayız. Başka bir deyişle; girinti çıkıntısı en fazla olan kıyımız da Ege Bölgesi’dir.
7. Ülkemizde üç iklim çeşidinin de görüldüğü bölge, Marmara Bölgesi’dir.
8. Ülkemizin en çok ormana sahip olan şanslı bölgesi, Karadeniz Bölgesi’dir. Bu bölge aynı zamanda heyelanın da en çok görüldüğü bölgedir. Çünkü eğimi fazla, bol yağış alan bir özelliğe sahiptir.
9. Orman varlığı en fakir bölge ise Güneydoğu Anadolu Bölgesi’dir. Doğu Anadolu Bölgesi volkan dağlarının sayısının fazla olduğu bölgedir. En zengin maden yataklarının bulunduğu bölge Doğu Anadolu Bölgesi’dir.
10. Ülkemizde, seracılığın en fazla yapıldığı bölge Akdeniz Bölgesi’dir.

EGE BÖLGESİ



Ege Bölgemiz, adını batısında bulunan Ege Denizi’nden alır. Türkiye’nin onda birini kaplayarak, Güneydoğu ve Marmara bölgelerinden sonra üçüncü küçük bölgemiz olmuştur. Yurdumuzun batısında bulunan bölgemiz Ege Bölümü ve İç Batı Anadolu Bölümü olarak iki kısımda incelenir. Bölüm, bölgeyi oluşturan parçalardır. Bölümlerin kendine has özellikleri vardır. Bölgenin Ege Bölümü’nde; Manisa, İzmir, Aydın, Muğla, Denizli illeri yer alır. İç Batı Anadolu’da ise; Kütahya, Uşak, Afyon illeri vardır.
Evimize bitişik evde yaşayanlar komşumuzdur. Bölgemizin çevresinde bulunan bölgeler ise komşu bölgelerimizdir. Bölgemiz; kuzeyinde Marmara Bölgesi, doğusunda İç Anadolu Bölgesi ve güneydoğusunda Akdeniz Bölgesi ile sınır komşusudur. Batısında Ege Denizi uzanır.
Bölgemizin Yer şekilleri:
Karadeniz ve Akdeniz kıyılarından farklı olarak, dağların denize dik olarak uzandığı bölgemizde kıyı şekilleri bu duruma bağlı olarak çok girintili çıkıntılıdır. Bu durum dağların arasından deniz etkisinin iç kısımlara da ulaşmasına da imkan tanır. Doğal olarak körfez, koy, doğal liman sayısı artmıştır. En uzun kıyılara sahip bölgemiz; Ege Bölgesi’dir.
Dağlar:
Ege Bölümü’nde bulunan dağlar: (kuzeyden –güneye) Kaz Dağı, Marda dağı, Yunt Dağı, Manisa Dağları, Bozdağlar, Aydın Dağları, Menteşe ve Honaz Dağı’dır. Ege Bölgesi’nin en yüksek dağı 2528 metrelik yüksekliği ile Honaz Dağı’dır.
İç Batı Anadolu Bölümü’nde bulunan dağlar: Murat Dağı, Emir Dağı, Eğrigöz Dağları, Sandıklı Dağları, Akdağ’dır.
Ovalar:
Bakırçay, Gediz, Küçük menderes, Büyük menderes ovaları adlarını akarsulardan almıştır. İç Batı bölümü’nde ise Kütahya, Afyon, Banaz ovaları önemli ovalarıdır.
Akarsular:
Bakırçay, Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes önemli nehirleridir.
Göller:
Göl sayısı bakımından bölgemiz zengin değildir. Gölcük, Karagöl, Bafa ( Çamiçi), Marmara Gölü, köyceğiz Gölü önemli gölleridir.
İklimi.
Ege Bölümü’nde Akdeniz iklimi görülürken, İç Batı Anadolu Bölümü’nde kara iklimi görülür.
Böylece Ege Bölümü’nde hâkim bitki örtüsü maki olarak karşımıza çıkar. Yüksek kesimlerde ormanlar görülür. İç Batı Anadolu Bölümü’nde ise kara ikliminin tipik bitki örtüsü olan bozkırlar yaygındır. Ormanlar yine dağlık kesimlerde toplanmıştır. İç Batı Anadolu’da kış sert geçer. Kar ve don olayları görülür.
İzmir, Manisa, Aydın, Denizli, Kütahya, Afyon, Uşak, Muğla bölgede bulunan illerdir.

MARMARA BÖLGESİ



—Yurdumuzun en alçak bölgesi olarak karşımıza Marmara Bölgesi geliyor. En yüksek dağı kış sporlarının merkezi olan Uludağ’dır. Yıldız Dağları, Kaz Dağları, Samanlı Dağları, Tekir Dağları, Karadağ, Kapıdağı, Aydos Dağı’nı bölgenin dağları arasında sayabiliriz.
—İznik Gölü, Ulubat gölü, Manyas Gölü, Sapanca Gölü’nü gölleri arasında sayabiliriz.
—Adapazarı, Bursa, Balıkesir, Uzun köprü, Ergene Havzası önemli ovaları arasında yer alır.
—Yunanistan ile sınırımızı Meriç Irmağı çizmiştir. Bu ırmak dışında Sakarya, Susurluk önemli ırmaklar olarak karşımıza çıkar.
—Marmara Denizi’nin özelliği bir iç deniz olmasıdır. Marmara denizi; İstanbul Boğazı ile Karadeniz’e, Çanakkale Boğazı ile Ege Denizi’ne bağlanır. Böylece Asya ve Avrupa kıtalarının birleştiği yerde konumunu alır. Yani önemli bir ticaret yoludur. Tarih boyunca İstanbul ve boğazların ele geçirilmek istenmesinin nedeni de budur. Marmara Denizi için ilginç bir bilgi daha vermek istiyorum çocuklar. Karadeniz’in suları yağış ve ırmaklar ile beslendiği için diğer denizlerimize göre daha az tuzludur. Bu yüzden üstten akar. Ege Denizi daha tuzlu olduğu için sular alttan akar. Marmara Denizi’nde boğazlardan geçen sular bu nedenle birbirine karışmadan akarlar.
—İklim çeşitliliği en fazla olan bölgemiz Marmara Bölgesi’dir. Akdeniz, Karadeniz ve kara iklimi olarak üç iklim tipi de görülür. Bölgenin Karadeniz’e kıyısı olan yerleşim alanlarında Karadeniz iklimi, bölgenin Ege Bölgesi’ne yakın kesimlerinde (güneyinde) ve Marmara Denizi kıyılarında Akdeniz iklimi, Ergene Havzası ve civarında ise kara iklimi görülmektedir.
—Enerji tüketimi en fazla olan bölgemizin de Marmara Bölgesi olduğunu söyleyerek dersimizi bitirelim çocuklar. Endüstri sahası geniş olduğu için, enerji tüketimi de fazladır. Yarın hepinizin yaşadığımız bölge olan Ege Bölgesi hakkında araştırma yaparak gelmesini istiyorum. En iyi araştırmayı seçelim. Okuduktan sonra sınıf panomuza asalım. Hepinize iyi araştırmalar diliyorum.
Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, İstanbul, Kocaeli, Yalova, Sakarya, Bilecik, Bursa, Balıkesir, Çanakkale bölgede bulunan illerdir.

AKDENİZ BÖLGESİ



—Geldik, Akdeniz Bölgesi’ne. Batı Toroslar ( Bey Dağları, Geyik ve Sultan Dağları) bu bölgededir. Karadeniz Bölgesi’nde olduğu gibi buradaki dağlarda doğuya doğru yükselir. Ortak özellikleri bulunan bu dağlar, dizi şeklinde uzandığı için sıradağ adıyla anılırlar. Geyik Dağları, Sultan Dağları, Kızıl Dağ, Bolkar Dağları, Binboğa Dağı, Tahtalı Dağları bulunur. Nur dağları, Güney Doğu Toros Dağları’nın başlangıç noktasıdır.
—Bu bölgede geçit var mı öğretmenim? Çünkü sıradağlar var.
—Evet, iki önemli geçit var. Orta Toroslar üzerinde Gülek Boğazı ve Nur Dağları üzerinde Belen Geçidi yer alıyor. Akdeniz Bölgesi’nde de dağlar kıyıya paralel uzanır. Bu sebeple deniz etkisi iç kısımlara girmez. Kıyı fazla girintili ve çıkıntılı değildir.
—Acıgöl, Eğirdir Gölü, Burdur gölü ve Beyşehir Gölü’nü bölgenin önemli gölleri olarak sayabiliriz.
—Bölgenin önemli ırmaklarını; Aksu, Köprü, Göksu, Seyhan, Ceyhan ırmakları oluşturuyor. Bir de Asi Irmağı var. Asi ırmağı’nın özelliği Lübnan’dan doğup, Akdeniz Bölgesi’nden Akdeniz’e dökülmesidir.
—Ovalar ise; Antalya, Seyhan, Ceyhan, Adana, Amik Ovaları’dır. Taşeli Platosu’nu platolara örnek verebiliriz.
—Kışın en ılık bölgemiz; Akdeniz Bölgesi’dir. Bu bölgede adını buradan alan Akdeniz iklimi görülür. İç kısımlarında, deniz etkisi olmadığından zaman zaman kar yağışı görülebilir. Akdeniz Bölgesi ülkemizin güneyinde yer aldığı için ekvatora (Dünyamızın ortasından geçerek, dünyayı kuzey yarım küre ve güney yarım küre olarak ayırdığı varsayılan çizgi)daha yakındır. Bu sebeple diğer bölgelere oranla daha sıcaktır. Yağışların az, buharlaşmanın fazla olması denizini oldukça tuzlu yapmıştır. Akdeniz Bölgesi’nde ormanlara ancak yüksek kesimlerde rastlayabiliyoruz. Kıyı kesimlerde Akdeniz ikliminin doğal bitki örtüsü olan makilere rastlayabilirsiniz. İç kesimlerinde ise meşe ağaçları vardır. Seracılığın en fazla yapıldığı bölge olarak da Akdeniz Bölgesi karşımıza çıkıyor. Seracılık; soğuk hava şartlarından etkilenilmemesi için cam ve naylon ile korunan alanlarda, sebze, meyve, çiçek üretiminin yapılmasına deniyor. Akdeniz Bölgesi’nin seracılığının gelişmesinin nedenleri arasında kışı en ılık geçiren bölgemiz olmasını sayabiliriz.
—Antalya Körfezi önemli körfezlerimiz arasındadır. Körfez; denizin karaya sokulmuş kesimine denir. Koy, körfezin küçüğüdür.
—Akdeniz, oldukça büyük açık bir denizdir. Cebelitarık Boğazı ile Atlas Okyanusu’na açılır. Süveyş Kanalı ile Kızıldeniz’e ulaşır. Oradan ise Hint Okyanusu’na bağlanır.
Adana, Antalya, Burdur, Hatay, Isparta, İçel, Mersin, Osmaniye, Kahramanmaraş, bu bölgede bulunan illerdir.

İÇ ANADOLU BÖLGESİ



Ertesi gün, ilk inceleyecekleri bölge; İç Anadolu Bölgesi idi. Tüm sınıf konuya hazırlıklı gelmişti. Çünkü dağları gösterirken hamurdan kabartmalar yapıyorlardı. Haritaların üstüne tutturuyorlardı. Nehirleri, ova ve platolardan önemli olanları belirleyip, renkli kalemle çiziyorlardı. Gerçekten hoşça vakit geçirirken, eğlendiklerini de hissediyorlardı.
Öğretmenleri:
—İç Anadolu Bölgesi’nde hangi dağlar varmış? diye sorarak derse başladı. Hemen parmaklar havaya kalktı. Tunahan söz aldı:
— Öğretmenim, bölgede fazla engebe yok. Oldukça sadedir. Toros Dağları, Kuzey Anadolu Dağları, Sündiken, Elmadağ bölgenin başlıca dağlarıdır. Hasan Dağ, Melendiz, Erciyes Dağları ise bölgenin sönmüş yanardağlarıdır.
—Ovaları, Sinan saysın bakalım.
—En geniş ovası Konya Ovası’dır. Çubuk, Develi, Ankara, Eskişehir ovaları başlıca ovaları olarak söyleyebilirim.
—İpek ne söyleyecek?
—Öğretmenim, yurdumuzun ikinci büyük gölü Tuz Gölü bu bölgede bulunuyor. Önemli göllerden Akşehir Gölü var. Kızılırmak, Sakarya, Çarşamba da bölgenin akarsuları diyebiliriz. Kızılırmak üzerinde Hirfanlı, Kesikköprü, Kapulukaya, Derbent, Altınkaya Barajları yapılmıştır.
—Bu bölgede hangi iklim görülüyor? Hep bir ağızdan söyleyelim mi çocuklar?
Tüm sınıf soruyu bilmenin coşkusu ile bağırdı:
—Kara İklim!
—Kara İkliminin bitki örtüsü bozkırdır çocuklar. Bozkır, otsu bitkilerden oluşur. Geniş alanlara yayılır. Bozkıra step de denir. İlkbaharda yeşillendikten sonra sıcak yaz ayının gelmesi ile sararırlar. Ormanlar bölgenin çok az bir bölümünde görülür.
Aksaray, Ankara, Çankırı, Eskişehir, Karaman, Kırıkkale, Kırşehir, Konya, Nevşehir, Niğde, Sivas, Yozgat, Kayseri bölgede bulunan illerdir.

KARADENİZ BÖLGESİ



— Öğretmenim, ben Karadenizliyim. Şimdi bu bölgenin yeryüzü şekillerini yerleştirelim mi?
— Olur, yavrum. Haritada bölgeyi nasıl görüyorsunuz.?
— Dağlık görünüyor. Özellikle bölgenin doğusuna doğru yükseklikler artıyor.
— Evet, çocuklar. Karadeniz Bölgesi’nde dağlar kıyıya paralel uzanır. Bu sebeple deniz etkisi iç kısımlara giremez. Kıyı bu yüzden aynı Akdeniz de olduğu gibi fazla girintili çıkıntılı değildir. Ayrıca kıyı ile iç kesim arasında ulaşım da zordur. Birbiri ardı sıra uzanan dağlara sıradağlar denir. Bu dağlar, ulaşıma imkân vermez. Ulaşıma en elverişli bölgelerinden geçiş sağlanır. Bu kısımlara ise geçit adı verilir. Zigana ve Kop Geçitleri’ni bu geçitlere örnek olarak verebiliriz. Doğu Karadeniz Dağı, İsfendiyar Dağları, Canik Dağları bölgede bulunan bazı dağlardır.
— Irmakları da ben sayabilirim öğretmenim. Parmağını kaldıran Şirin, söz aldı.
— Yurdumuzun en uzun ırmağını ödev olarak vermiştiniz. O zamandan hatırlıyorum. Yurdumuzun en uzun ırmağı olan Kızılırmak bu bölgedeydi. Yeşilırmak, Çoruh, Sakarya, Filyos’u bölgenin en önemli akarsuları arasında sayabiliriz. Bartın Çayı da bu bölgemizdedir. Sera, Tortum, Abant Gölleri önemli gölleridir.
— Çok mutlu ettin beni Şirin. Geçen yıldan beri bu bilgiyi unutmamışsın. Ayrıca Kızılırmak’ın denize ulaştığı yerde Bafra Ovası yer alır. Yeşilırmak’ın denize ulaştığı yerde ise Çarşamba Ovası yer alır.
Çocuklar, Karadeniz bölgesi, iklimine de adını vermiştir. Bu bölgede Karadeniz İklimi görülür. Yurdumuzun en çok yağış alan bölgesidir. Yazları serin, kışları ılık geçer. Hemen hemen her mevsim sürekli yağış aldığı için en çok ormana sahip bölgemizdir. Yeşilin her tonunu bu bölgede görürsünüz. Doğası, muhteşem manzaraları ile sizi kendine hayran bırakır. Temiz havası da içinizi açar. Her mevsim ılıktır.
Zil sesiyle derin bir uykudan uyanır gibi oldular. Haritaları olduğu gibi bırakarak, ertesi gün kaldıkları yerden devam etmeye başladırlar.
Rize, Trabzon, Artvin, Sinop, Tokat, Çorum, Amasya, Samsun, Zonguldak, Bolu, Düzce, Karabük, Bartın, Kastamonu, Bayburt, Giresun, Gümüşhane, Ordu bölgede bulunan illerdir.

GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ



— Doğru, zaten nüfusu da diğer bölgelerimize oranla daha düşüktür. Şimdi yer şekillerini harita üzerinde yerleştirmeye başlayabiliriz. Bölgede hâkim olan yeryüzü şekli plato ve ovalardır. Plato, akarsular tarafından derin vadilerle parçalanmış yüksek düzlüklerdir. Harran, Ceylanpınar, Suruç ovaları, Urfa Platosu, Gaziantep Platosu haritada bulabildiyseniz dağlara geçelim. Müberra söz alarak:
— Öğretmenim, bölgenin kuzeyinde Güneydoğu Toroslar var. Cilo Dağı da bölgenin doğusundadır.
— Evet, en yüksek dağı Karacadağ’ı, hamurunuzla yapmayı unutmayın. Bu dağ sönmüş bir yanardağdır. Mazı Dağı’nı da gösterebiliriz.
— Fırat ve Dicle ırmakları bu bölgeden de geçiyor. Fırat üzerinde Atatürk Barajı bulunuyor. Bu iki nehrin özelliği Türkiye’nin en bol su taşıyan nehirleri olmalarıdır. Dicle üzerinde ise Devegeçidi Baraj Gölü yer alıyor.
— Öğretmenim, bu bölge çok sıcak değil mi? Diyarbakır’da dayımlar oturuyor. Oradan biliyorum.
— Bölgenin Akdeniz’e yakın olan kesiminde Akdeniz İklimi görülüyor çocuklar. Yani yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçiyor. Maki Akdeniz İklimi’nin bitki örtüsüne deniyor. Kısa boylu ağaç ve çalılardan oluşan bitki örtüsüne maki diyoruz. İç kesimleri ise kara iklimine daha yakındır.
Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa bölgede bulunan illerimizdir.

DOĞU ANADOLU BÖLGESİ



Öğretmenleri, Senalara basit bir Türkiye kabartma haritası yapacaklarını söyledi. Tüm sınıf sevinerek dersi uygulamaya geçti. Öğretmen en yoğun kabartmaları hangi bölgeye yapacaklarını sordu. Sena:
— Öğretmenim, yurdumuzda yükseltisi en fazla olan bölge Doğu Anadolu Bölgesi’dir. Bu sebeple en yoğun kabartmaları bu bölgeye yapmamız gerektiğini düşünüyorum.
— Teşekkür ederim Sena. Yurdumuzun en yüksek dağı olan Ağrı Dağı da bu bölgemizde bulunuyor. Haritamızda belirtmemizde fayda var. Bu dağın özelliğini bilen var mı?

— Peki, o zaman ben anlatayım. Ağrı Dağı sönmüş bir yanardağdır. Yanardağların tepesinde, koni biçiminde bir delik bulunur. Buna krater denir. Kraterden sıcak lavlar püskürür. Lavlar yerin derinliklerinden gelir. Sönmüş yanardağ artık lav püskürtmeyen bir dağdır. Bu arada bölgenin tanımını yapmadık. Bölge; kendi sınırları içinde iklim ve bitki örtüsü özellikleri ile benzerlik gösteren toprak parçasına denir.
— Haydi, hep birlikte haritadan bölgenin belli başlı dağlarını tespit edelim. Mehmet, söz alarak diğer dağ adlarını belirledi.
— Süphan Dağı, Cilo Dağı, Kop ve Allahüekber Dağları.
— Bu dağlar yeterli çocuklar. Bu bölgede hangi ovaları görüyorsunuz?
— Ova nedir? Diye atıldı Elif.
— Ova, etrafına göre daha çukurdadır. Akarsular yüzeyden akar. Çevresine göre daha düzdür. Oldukça verimli topraklardan oluşur.
— O halde Malatya Ovası, Elazığ Ovası, Muş Ovası, Elbistan Ovasını belli başlı bölgenin ovaları içinde sayabiliriz.
— Öğretmenim, bu bölgede ülkemizin en büyük gölü de var değil mi? Van Gölü.
— Aferin Aslı. Göl, etrafı kara ile çevrili, dışarıya akıntısı olmayan sulara denir. Bu bölgede, Nemrut, Gölcük gibi göller de vardır. Bir de Keban Barajı bu bölgede yer alır.
— Öğretmenim, nehrin tanımını yapıp bu bölgedeki ırmakları haritadan ben bulabilir miyim? Heyecanla söz almak isteyen Batuhan’dı. Öğretmeninin verdiği izinle konuşmaya başladı:
— Irmaklar genellikle denize dökülen büyük akarsulardır. Fırat, Dicle, Karasu, Aras, Kura bu bölgenin önemli akarsularıdır.
— Maden zenginlikleri en fazla olan bölgemiz Doğu Anadolu Bölgesi’dir.
— Dikkat ettiyseniz burada orman sayısı azdır. Yüksek olması ve denizden uzak olması bu bölgenin iklimini de etkiliyor. Bu bölgede kara iklimi hüküm sürüyor. Yani kısa süren bir yaz mevsimi, uzun ve çok sert geçen kışlar bölgede ulaşımda sorunlara yol açıyor. Hatta benim de bu konuyla ilgili bir anım var. İlk öğretmen olduğum zamanlarda köy yolu karlarla kaplanmıştı. Günlerce şehre inememiştik. Neyse, şimdi Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne doğru uzanalım.
— Öğretmenim, bölgeler haritasına bakınca en küçük bölgemiz gibi görünüyor.
Malatya, Elazığ, Tunceli, Erzincan, Bingöl, Muş, Erzurum, Bitlis, Van, Ağrı, Kars, Ardahan, Iğdır bölgede bulunan illerdir.

YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ, COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ VE İKLİMLER



CANIM YURDUM
Canım yurdum dağında, taşında,
Rüzgârında, ormanında,
Buram buram kokun olur.
Sofradaki aşımda.

Uzak kalsam dünyam yıkılır.
Başka diyarlar yavan kalır.
Vatanımı tüm cihan tanır.
Seni görmeyenlere içim acır.
Pınar ERDEN
Sena, öğretmeninin sınıfa getirerek tahtaya astığı Türkiye kabartma haritasını dikkatle inceledi. Öğretmeni bugün kahverengi hamur, boya kalemleri ve büyük bir de resim kâğıdı getirmelerini istemişti. Yapacakları çalışmanın bu harita ile ilgisi olmalıydı. Sena, bunları düşünürken öğretmeninin sesi ile sıçradı. Öğretmenleri onlardan getirdikleri malzemeleri sıralarının üstüne hazırlamalarını istiyordu.
Öğretmeni, önce kabartma harita hakkında bilgi verdi. Kabartma haritalar, yeryüzü şekillerinin aslına uygun olarak küçültülerek gösterilmesinde kullanılıyormuş. Yer şekilleri yükseltisine göre boyanarak, haritadan bilgi alınması kolaylaştırılıyormuş. Yani koyu kahverengi yerler yükseltinin arttığını gösteriyor. Kıyıda yeşil, iç kısımlarda sarı renk hâkimdir. Bu da yükseltinin azaldığını gösteriyor.